MİNİK SERÇE MASALI
Ahmet dede çocuklarının ve torunlarının ısrarına dayanamayıp onlarla birlikte pikniğe gitti. Akşamüzeri herkesin karnı doydu ve ortalık biranda sessizleşti. Kalabalık bir ailesi vardı Ahmet dedenin. Oğullar ve gelinler ağız birliği ettiler. Tıpkı torunlarına anlattığı gibi yine hikaye anlatmasını istediler. Ahmet dede kalabalığı karşısına aldı ve başladı anlatmaya;
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kuşlarının diyarında, bütün kuşlar mutlu mesut yaşarmış. Küçücük bir adada yeşilliklerin içerisinde her türden, her renkten kuşlar yaşar, her biri kendi dilinde şarkılar söylermiş. Kocaman kartallardan, küçücük serçelere kadar her kuş uyumla yaşar, kimin bir derdi olsa bir diğeri ona yardım edermiş. Yıllar yıllara kovalamış, her şey güllük gülistanlık giderken, birdenbire kuşlar teker teker hastalanmaya başlamış. Kuşlar diyarının bilgin kuşu kara karga, bir şeylerin ters gittiği hemen anlamış. Çok eski bir rivayete göre; günün birinde kuşlar diyarına bir hastalık geleceğini, hastalığa iyi gelen tek ilacın, Kaf Dağında yaşayan Zümrüt Gözlü Anka kuşunun tüyünden yapılan ilacın iyi geleceğiymiş. Bilge Kara Karga, hemen kuşlar diyarının kuşlarını toplamış meydana. Herkes pür dikkat Bilge Kara Kargayı dinlemeye başlamış. ‘Arkadaşlar’ diye başlamış sözüne. ‘Bu hastalığın bize bir gün geleceğini atalarımız kuşlar nesilden nesile anlattılar. Ne yazık ki bizim başımıza geldi. Şimdi aramızdan birilerinin Kaf Dağında bulunan Zümrüt Gözlü Anka kuşunun tüyünü getirmeleri lazım.’ Demiş. Diğer bütün kuşlar sessizliğe bürünmüş. Hem Kaf dağı çok uzaklardaymış, hem de Anka Kuşu dev gibi bir kuşmuş. Bilge kara karga tekrar sorusunu sormuş. ‘Kimler gitmek ister’ demiş. Fakat yine ses yok. Tam ümidini kesecekken. bir serçe küçücük kanatlarını kaldırarak ‘ben’ demiş. Herkes şaşkın şaşkın bu küçük serçenin delirdiğini, Bilge Kara Karganın ise onu kabul etmeyeceğini düşünürken, Bilge Kara Karga kendinden çok emin bir şekilde ‘tamam evlat, görev senin, başaracağına inanıyorum’ demiş. Bütün kuşlar homurdanmaya başlamış. Neden kartallar, şahinler gitmediler, neden bu küçük serçe gidiyor, başarısız olacak ve hepimiz hastalıktan öleceğiz diye konuşmalarını duyan Bilge Kara Karga ‘Dağılın karar verildi, sen serçe, yanıma gel!’ demiş. Tüm kuşlar dağılırken Bilge Kara Karga ve minik serçe baş başa kalmışlar. Bilge Kara Karga minik serçeye, nerede mola vermesi gerektiğini, nelere dikkat etmesi gerektiğini anlatmış. Ardından minik serçenin kanatlarını açarak sol kanadına Kaf dağının haritasını çizmiş. Sağ kanadına bir şeyler yazmış ama arkasını dönmesini istemiş. Bilge Kara Karga ‘Eğer kendini çaresiz hissedersen bu kanadındaki yazıyı oku’ demiş. Minik serçe bilge kuşun yanından ayrıldıktan sonra sabahı beklemek için yuvasına dönmüş. Olup bitenlere inanamıyormuş. Sabaha kadar heyecandan uyuyamamış. Sabah olduğunda tüm kuşlar onu uğurlamak için kuşlar diyarının meydanına toplanmışlar. Hepsi ümitsizde olsa minik serçeye şans dilemişler. Bilge kuş minik serçeye son kez ‘sakın söylediklerimi unutma çaresiz kalmadan sakın sağ kanadında ki yazıyı okuma’ demiş. Minik Serçe tamam der gibi kafasını sallamış ve son kez kuşlar diyarına bakıp küçücük erzak torbasıyla havalanarak oradan uzaklaşmış. Minik Serçe bilge kuşun kanadına çizdiği haritaya göre bir müddet uçtuktan sonra mola vermesini gereken yere inmiş. Burası maymunlar diyarıymış. Hırsızlıklarıyla meşhur bu hayvanlara kesinlikle yaklaşmamasını gerektiğini hatırlamış. Hava kararmaya yakın yüksek bir ağacın tepesinde başlamış uyumaya. Sabah olup kalktığında erzak torbasının olmadığını fark etmiş. Aşağıda maymunları görünce anlamış ki onu çalmışlar. Biraz seyredince anlamış ki maymunlar ağaçlara kolaylıkla tırmanabiliyorlarmış. Ama yapacak bir şey yokmuş, Artık bu yolculukta zaman kaybetmemesi gerektiği hatırlamış ve başlamış tekrar uçmaya.
Az gitmiş uz gitmiş artık neredeyse açlıktan ve
susuzluktan ölecekken aşağıda ilk gördüğü yere inmiş. Aslında maymunlar erzağını
çalmasa buraya hiç inmeyecekmiş. Burası ise çiçekler diyarıymış. Bilge Kara
Karga; -burada çok tehlikeli çiçeklerin olduğunu, eğer dikkat etmezse
çiçeklerin onu yiyebileceğini- söylemişti. Hemen aşağıda bulunan nehirden doya
doya suyunu içmiş, yerde bulunan minik kırıntılardan karnını doyurmuş. Ve
yüksek bir yere çıkıp çiçekleri seyre dalmış. Çiçekler dev gibi kocaman ve
kimisi güzel, kimisi ise korkunç gözüküyormuş. Bilge karganın kendisine burada
kırmızı çiçeklere yaklaşmaması gerektiğini söylediğini hatırlamış. Çiçeklerden
bazıları o kadar güzel gözüküyorlarmış ki, onlara bakarken huzur içinde
uykusuna dalmış. Sabah kalktığında aşağıda bir çiçeğin sanki ağlar gibi sesler
çıkardığını duymuş. Bu bilge dedenin bahsettiği kırmızı çiçekmiş. İstemeye
istemeye yaklaşmış. Kırmızı çiçeğe kocaman bir eşek arısının dev gibi iğnesiyle
saldırdığını görmüş. Kırmızı çiçekte onu ısırmaya çalışarak uzaklaştırmaya
çalışıyormuş. Hemen uçarak bir kanat darbesiyle eşek arısını kırmızı çiçekten
uzaklaştırmış. Fakat bu seferde eşek arısı kendisine saldırmaya başlamış, minik
serçe bir o tarafa bir bu tarafa uçarken kırmızı çiçeğin kendisine seslendiğini
fark etmiş. Serçe sert bir şekilde kırmızı çiçeğin üzerine doğru inişe geçmiş,
peşinden eşek arısı, minik serçe kırmızı çiçeğe tam çarpacakken aniden dönmüş,
arkasından gelen eşek arısı dönmede gecikince kırmızı çiçek eşek arısını bir
lokmada yutmuş. Serçe nefes nefese aşağı indiğinde kırmızı çiçek ‘teşekkür
ederim serçe, bu iyiliğin karşılıksız kalmayacak’ demiş, Serçe ne olduğunu
anlayamadan kırmızı çiçek yere bir yaprağını bırakmış ve minik serçeye ‘çiçeğin
üzerinde bulunan öz suyu iç, bu suyu içtiğinde artık sana dokunan ilk kimse
uyuya kalır’ demiş. Serçe çiçeğin üzerinde bulunan öz suyu içmiş ve kırmızı
çiçeğe teşekkür edip tekrar havalanmış.
Az gitmiş uz gitmiş, uzaklardan kaf dağının dumanlı
zirvesi gözükmeye başlamış. Biraz daha yaklaştığında kaf dağının büyülüğü
karşısında kendisini küçücük hissetmiş. Etraf ıssız hiçbir ses yokmuş. Biraz
yaklaşınca dağın ortalarında bir mağara görmüş. Bu Zümrüt Gözlü Anka kuşunun
yuvasıymış. Kanatlarını ses çıkarmasın diye minik mink çırpıp yuvaya ulaşmış.
İçeride kocaman bir kuş yatağı görmüş, belki kuşlar diyarında anlatsa hiç
kimsenin inanamayacağı kadar büyükmüş. Mağaranın karanlık bir yerine saklanmış.
Bir süre sonra içeride fırtına gibi bir rüzgar oluşmuş, bu Zümrüt Gözlü Anka kuşunun
kanatlarından çıkan rüzgarmış. Zümrüt Gözlü Anka kuşu yuvasına girince etrafa
bakıp ‘Kim benim yuvama girmeye cesaret eder. Benim gözlerim zümrütten, her
şeyi görür, heyyy sen çık oradan’ demiş. Çaresiz minik serçe yerinden çıkmış.
Zümrüt Gözlü Anka kuşu minik serçeyi görünce basmış kahkahayı. ‘Sen nasıl
cesaret ettin, şu haline baksana bir’ demiş. Minik serçe ‘Benim geldiğim kuşlar
diyarında, kuşlar hastalıktan ölüyor, eğer kanadından bir tüy verirsen tüm
halkım kurtulacak’ demiş. Bu sefer ciddileşen Zümrüt Gözlü Anka kuşu ‘Buraya
kimler geldi kimler geçti alamadı da sen mi alacaksın’ demiş. Zümrüt Gözlü Anka
kuşu kanatlarını kaldırıp indirince mağaranın girişi taşla toprakla dolup
kapanmış. İçerisi zifiri karanlık olmuş. Minik serçenin tek görebildiği Zümrüt
Gözlü Anka kuşunun parlayan gözleriymiş. Minik serçe kanatlarını çırparak son
bir gayretle hareketlenmiş. Zümrüt Gözlü Anka kuşu kocaman kanatlarını bir kez
daha çırpınca rüzgarıyla savrulup yere düşmüş. Her yeri yaralanmış öylece
kalakalmış. Karanlığın içinden ‘Şimdi sonun geldi minik kuş’ sözünün ardından patlatmış
kahkahayı Zümrüt Gözlü Anka kuşu. Minik serçe kuşlar diyarındaki kuşları
hatırına getirmiş ve son bir gayretle çırpınarak havalanmış. Zümrüt Gözlü Anka
kuşunun parlayan gözlerine doğru hareketlenmiş. Kahkahasıyla dikkati dağılan
Zümrüt Gözlü Anka kuşunun gözlerine olanca gücüyle çarpınca o dev gibi kuş
olduğu yere uyuyakalmış. O an kırmızı çiçeğin de kendisinin hayatını kurtararak
ödeştiklerini anlamış. Hemen Zümrüt Gözlü Anka kuşunun dev kanadından
taşıyabileceği kadar küçük bir tüy koparmış koparmasına ama, bu mağaradan nasıl
çıkacağı aklına gelince olduğu yerde kalakalmış. Er yada geç Anka Kuşu uyanacağını
ve onu öldüreceği, öyle olmasa bile burada açlıktan öleceğini düşünüp tüm
ümidini kaybetmiş. Altında yatan ve bu güne kadar hiç kimsenin yenemediği
Zümrüt Gözlü Anka kuşunu alt etmiş fakat mağarasından çıkamayacağını anlamış. O
sırada aklına bilge Kara Karganın sağ kanadına yazdığı yazıyı okumak gelmiş.
Hemen kanadını kaldırdığında üzerinde ‘Sen bizi kurtardın, bizde seni
kurtaracağız’ yazısını görmüş, O sırada mağaranın kapanan kapısından sesler
duymaya başlamış. Kapıyı kapatan kumlar hareket etmeye, yavaş yavaş içeriye
ışıklar girmeye başlamış ve artık kapanan kapıdan geçebileceği kadar bir delik
açılmış. Minik kuş dışarı çıktığında kuşlar diyarının kuşlarının kendisini
kurtarmaya geldiğini görmüş ve oracığa yorgunluktan ve sevinçten bayılmış. Onu
sırtına alan kartal, kuşlar diyarına kadar sırtında taşımış. Gözlerini
açtığında yaralarının özenle sarıldığını, bilge Kara Karganın ona gülümseyerek
baktığını, diğer tüm kuşların ise onun uyanmasını beklediği görmüş. Bilge Kara
Karga ‘Efsaneye göre kimsenin gidemeyeceği Kaf Dağına dev yürekli minik bir
kuşun gideceği ve onu buraya, kuşlar diyarına, diğer tüm kuşların getireceğiydi.’
Demiş Bu sırada bütün kuşlar sevinç şarkılara söylemeye başlamış, tüm hasta
kuşlar bir bir iyileşmişti. Minik Serçenin kahramanlığı dilden dile, diyardan
diyara ve nesilden nesillere anlatılmış.
Ahmet Dede hikayesini bitirdiğinde ailede küçükten
büyüğe herkes kendini, bu hikayenin şu karakteri sen, bu karakteri benim diye
kahkahalarla eğlenmeye devam etmişler. Tabi ki zor bir durumda kimin serçe
olduğunu zaman gösterecekti.
Ellerine yüreğine sağlık çok güzel
YanıtlaSil