Kayıtlar

Şubat, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

MÜZİĞİN SIRRI MASALI

  Ahmet dedenin bir yanında şarkılar söyleyen torunlar, bir tarafında cıvıl cıvıl öten, baharı selamlayan kuşlar. Sesler, ruhunu huzur ile doldurdu Ahmet dedenin. Ahmet dede, dudaklarını bükerek başladı, hafif hafif ıslık çalmaya. Öyle güzel sesler çıkıyordu ki, torunları hemen üşüştüler Ahmet dedenin başına. Ahmet dede; ‘Çocuklar sadece söylemek yetmez, müziğe ruhunu veren ona eşlik eden enstrümanlardır yani müzik aletleridir.’ Sonra; ‘Hadi gelin bir hikaye anlatayım’ dedi ve başladı anlatmaya. Evvel zaman içinde, ninnilerle büyütülen dünyalar güzeli bir bebek varmış. Annesi ona öyle güzel ninniler söylermiş ki, bebek ninninin güzel sözlerinde ve annesinin eşsiz sesinde huzurla uyurmuş. Annesi, bebeğinin yeşil gözlerini yeni açan çiçeklere, yüzünün beyazlığını mavi gökyüzünde ki küçük bulutlara benzettiğinden adını Bahar koymuş. Çünkü yeşil ve beyaz bulutlar, annesine baharı hatırlatırmış. Zaman, zamanı kovalamış, minicik bebek artık güzeller güzeli genç bir kız olmuş. Şarkılar ...

YARAMAZ DÜNYA VE 7 ARKADAŞI

            Yaşlı dedelerinin yanına oturan torunlardan anlaşılıyor ki, oyundan sıkılmış torunlar. Tabi Ahmet dede dayanabilir mi torunlarının bu durumuna, ‘hadi bakalım, siz içinde bulunduğunuz dünyayı hiç merak etmiyor musunuz’ demiş. Torunları şaşkın şaşkın bakmış dedelerine. Ahmet dede yine torunları şaşırtmaya kararlıydı. Biraz önce çığlıklar atan torunlardan çıt sesi dahi gelmedi ve artık Ahmet dede başladı hikayesini anlatmaya;             Yıllar yıllar önce gezegenler gökyüzünde boş boş gezelerken, aralarında birisi varmış ki meraklı mı meraklıymış. Gezegenler ona aralarında Dünya dermiş. Hem kendisi eğlenir hem de diğer gezegenlere neşe saçarmış. Bu meraklı gezegen son zamanlarda, çok uzaklarda parlayan, sıcak mı sıcak bir gezegene merak salmış. Sormuş soruşturmuş var mı bu gezegeni tanıyan yada yakından göre var mı diye. Fakat ne çare. Öyle sıcakmış ki yanına yaklaşan kül olurmuş. Peki ...

MİNİK SERÇE MASALI

          Ahmet dede çocuklarının ve torunlarının ısrarına dayanamayıp onlarla birlikte pikniğe gitti. Akşamüzeri herkesin karnı doydu ve ortalık biranda sessizleşti. Kalabalık bir ailesi vardı Ahmet dedenin. Oğullar ve gelinler ağız birliği ettiler. Tıpkı torunlarına anlattığı gibi yine hikaye anlatmasını istediler. Ahmet dede kalabalığı karşısına aldı ve başladı anlatmaya;           Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kuşlarının diyarında, bütün kuşlar mutlu mesut yaşarmış. Küçücük bir adada yeşilliklerin içerisinde her türden, her renkten kuşlar yaşar, her biri kendi dilinde şarkılar söylermiş. Kocaman kartallardan, küçücük serçelere kadar her kuş uyumla yaşar, kimin bir derdi olsa bir diğeri ona yardım edermiş. Yıllar yıllara kovalamış, her şey güllük gülistanlık giderken, birdenbire kuşlar teker teker hastalanmaya başlamış. Kuşlar diyarının bilgin kuşu kara karga, bir şeylerin ters gittiği hemen anlamış. Çok eski bir rivay...

DİKENLİ FİDAN MASALI

               Ahmet dede koltuğunda oturmuş dinlenirken, dışarıdan torunlarının konuşmalarını duydu. Torunları oyun oynuyorlar, fakat en küçük torun oturduğu yerde ağlıyor, diğerleri ise ona aldırış etmeden oyunlarına devam ediyordu. Çünkü onun boyu diğerlerine göre çok kısaydı.  Torunlar bir müddet sonra sıkılıp içeri gelince Ahmet dede ‘Gelin çocuklar hem dinlenin, hem de size anlatacaklarımı dinleyin’ dedi. Torunlar bu fırsatı kaçırır mı? Hemen oturuverdiler ve Ahmet dede başladı anlatmaya.             Evvel zaman içinde çok eski zamanlarda, Krala çiçek götüren, içerisinde binbir çeşit fidanın olduğu at arabası yoluna devam ederken, tekerine denk gelen büyük bir taşla dengesi kaybolmuş ve bir fidan at arabasından yere düşmüş. Düşmenin etkisiyle savrulan minik fidan otluk alanın içerisine doğru savrulup gitmiş. Fidan, kendisine ne olduğunu anlayamadan kendisini otluk alanın içinde bu...

BEYAZYEL MASALI

     Ahmet dede, kış günü cam önünde oturup soğuktan dışarı çıkamayan torunlarına baktı. Dışarıda soğuk mu soğuk bir hava vardı. Esen rüzgar, Ahmet dedeye ilham verdi. 'Toplanın torunlarım' der demez torunlar toplaşıverdiler.      Evvel zamanlarda küçük mü küçük bir rüzgar varmış. Hep aynı yerden esmekten sıkılmış. Dünyanın heryerini görmeyi, kimsenin bilmediği yeni yerler keşfetmeyi istermiş. Ama daha o kadar küçükmüş ki rüzgar bile sayılmazmış. Hafif bir esintiden ibaretmiş. Bu minik rüzgarın ismi Beyazyel’ miş. En büyük eğlencesi uçurtma uçuran çocukların, uçurtmalarını havalandırmalarına yardımcı olmakmış. İnsanlara sevgisi, çocukların onun esintisi ile uçurttuğu uçurmalarının ardından, Beyazyel’ e gülümsemeleri ile başlamış. Çocuklarla öyle güzel anlaşırmış ki onlar ne zaman ellerine uçurtmalarını alsa hemen eser biranda uçuruverirmiş uçurtmalarını. Çocuklar esen bu minik rüzgara teşekkür ettikçe Beyazyel daha da esermiş. Günler bir bir ilerlerken küçü...